Hayalperest olmakla suçlanan, evini sırtında taşıyan, mülksüz, gezgin ve sistem dışı değil sistemi dışında bırakmış bir kadının hikayesi: Yersiz Yurtsuz. Agnes Varda’nın 1985 yılında çektiği film, Varda sinemasının vazgeçilmezi olan feminist perspektifin bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Politik eleştiriler barındırması ve izleyiciyi kayıtsızlığıyla baş başa bırakması açısından sarsıcı ögeler barındırıyor.
Hendekte boyalar ve “kir” içinde bulunan bir ölü kadın bedeniyle başlıyor film. Başladığı andan itibaren seyirciyi olayın gerçek bir şahidi konumuna getirerek ölü kadına neler olduğunu sorgulatıyor. Geriye dönüşler doğrusal ve topyekûn olmaktan ziyade bu gezgin kadının yolculuğu boyunca temasa geçtiği farklı kişilerin farklı bakış açılarıyla yansıtılıyor. Bu geri dönüş sürecinde kadının neden böyle bir hayat yaşadığı, böyle bir karakterin nasıl oluştuğu gibi soruların cevabı verilmez, hayat hikayesi anlatmaktansa hissettirmeye yönelir Varda. Öncesiz ve sonrasız bir hikaye kurgulanır filmde, ataerkil bir içgüdüyle kadının yaptıklarını anlamlandırma ve temellendirmenin yakınından bile geçmez. Alışılmışın aksine, karaktere müdahaleler edilmez, yaşadığı gibi özgür bir karakterdir Mona. Varda, Mona’nın anlarını yakalayabilir sadece, sonsuz özgürlükteki ve sonsuz yalnızlıktaki “şimdi”sine. Yersiz Yurtsuz hakkında bir söyleşide Varda, yazarın karakteri kontrol eden değil karakterin peşinde sürüklenen bir yerde olduğunu şu sözlerle ifade eder: “Onunla karşılaşırsın, onun hakkında hiçbir şey bilmiyorsun ve yakalayabileceğin tek şey şu an olduğu şey. Bir yazar olarak yazarın konumunu unutmayı ve onu tamamen tanımadığımı veya anlamadığımı kabul etmeyi seçtim. Benden kaçan bir karakter icat ettim.”
Mona hepimizden kaçıyordu ama hepimizin içindeydi de. Yolculuğu boyunca temasa geçtiği her insanda bir duyguyu canlandırmış, bir farkındalık yaratmış ardından özgürlüğe uzanan yalnız yürüyüşüne devam etmişti. Mona’nın yolculuğu plansız, amaçsız, beklentisizdir. Bir hedefi ya da ulaşmak istediği bir yer yoktur. Mona otostopta denk geldiği kişinin yolunu paylaşırken izleyici de onları takip eder. Bu noktada Varda’nın izleyiciyi duyarsız bir şahit konumuna yerleştirmesinden dolayı otostoplar boyunca Mona’nın başına gelenlere karşı izleyicide bir üzüntü ya da heyecan duygusu belirmez. Sistemi dışında bırakmış Mona, para kazanabilmek için küçük işler yapar. Bu işlere hızlı bir şekilde adapte olabilmesi onun tam olarak bir “yersiz yurtsuz” olduğunu gösterir. Varda bu sahneleri yansıtırken sınıfsal çatışmalara, sınıf içi dayanışma eksikliğine, toplumsal çelişkilere değinerek sert sosyal eleştiriler yapmaktan da geri durmaz.
Kaydırma tekniği kullanarak seyirciyi Mona’nın peşinden sürükleyen Varda, her şeye şahit olmuş kişinin Mona ile karşılaşsa ne yapacağını sorgulamasını ister. Onu arabasına almak, ona tecavüz edilecek bir kadın veya seks işçisi gözüyle bakmak, “aylak ve erkek avcısı feminist serseri” diye tanımlamak, ona acımak, özgürlüğüne özenmek... Sistemi dışında bırakamamışlar, yalnızlıktan korktuğu için özgürlüğü istemeyenler, mülk edinme derdinde olanlar için bir sorgulama yaratacak film herkesi hayatında “Mona” olmaya ne kadar cesaret edebileceği konusunda soru işaretleriyle baş başa bırakıyor. Varda’ya göre Mona bu yolculukta özgür ve yalnızdı, izleyici de sorgulama sürecinde öyle olmalıdır.
Comentarios