Yönetmenliğini Mohammad Rasoulof’un üstlendiği politik drama Kutsal İncirin Tohumu, 2022 senesinde Mahsa Amini’nin ölümüyle yaşanan kadın hareketini konu alan 2024 yapımı bir filmdir. Filmekimi kapsamında Türkiye’de gösterilen film, İran’daki iç karışıklıkları oldukça gerçekçi bir aile dramının kurgusu içerisinde seyircisine sunuyor.
Karakterlere Bakış
Kutsal incir, yayılmak için kendini başka bir ağaca bağlayıp en sonunda bağlandığı ağacı öldürmesiyle bilinir. Filmde de yönetmen, İran’ın mevcut rejimini kutsal incir sembolünü kullanarak aktarır. İman, yakın zamanda hakim olmuş bir aile babasıdır. Bu durum, ailesi ve kendi itibarı için iyi bir gelişme olsa da eline birdenbire geçen büyük güç, İman’ı bir yük altına sokmuş, onu stresli ve paranoyak bir adam haline getirmiştir. Film ilerledikçe bu görevin onu yozlaştırmaya başladığı da görülür. Bu şekilde bakıldığında İman, devleti ve patriyarkayı temsil eden bir karakterdir. Ailenin çocukları (Revzan ve Sana) ülke rejiminin altında ezilen ve seslerini duyurmaya çalışan genç kadınları temsil ederken anne, Najmeh, ise arada kalmış, gelenekle büyüdüğü için devlete ve kocasına sesini çıkarmaktan çekinen kadınları yansıtır.
Karakterler tanıtılırken ailenin dinamiği de izleyiciye verilir. Babanın sözünün geçtiği, annenin kocasını memnun etmek için didindiği ve çocukların ebeveynlerine göre radikal olduğu bir ev izleriz filmde. Ailenin bu dinamiği, babanın iktidar olmayla baş edişini ve ailenin genç kadınlarının da bu düzene baş kaldırışını temsil eder aslında.
Hikayenin Spoiler'lı İncelemesi
İman’ın hakim olmasının, aile üyeleri tarafından büyük bir titizlikle saklanması, halkın devlete karşı nasıl kutuplaştığını ve kin beslediğini gösteriyor. Aile, devlete çalışıyor olmaktan adeta utanıyor. Bunu kendi güvenlikleri için yaptıklarına inanmışlar, fakat aile büyükleri asıl tehlikenin kendileri olduklarının farkında değil. Abla Revzan’ın üniversiteden arkadaşının bir eylemde yaralanması sonrası Najmeh’nin başta sorumluluğu asla kabul etmemesi, onu kınaması, ama kadın kimliğinin zaman içinde daha ağır basmasıyla yanlış bir şey yaptığını düşünmesine rağmen kıza yardım etmesi, aslında rejim yanlısı kadınların bile bu şekilde düşünüyor olmalarının sebebinin manipüle edilmiş ve/veya korkutulmuş olmaları olduğunu görüyoruz. Bu da, patriyarkanın türünden bağımsız herhangi bir rejimden daha tehlikeli olabileceğinin bir örneği. Günümüzde ülkemizde de orta yaşlı muhafazakar büyütülmüş kadınların çevrelerindeki erkeklerin ideolojilerini benimsemek zorunda kaldıklarını ve kendi benliklerinin -kadın kimliği de dahil- geri planda kaldığını biliyoruz. Bu açıdan bakıldığında anne Najmeh’yi Jung’un arketiplerine göre yorumlayacak olursak, onun animası (feminen tarafı) yüksek bir kadın olduğunu söyleyebiliriz. Çevresinde yaşananlara kocası kadar sert tepkiler vermektense anaç içgüdülerle yaklaşmayı tercih ediyor. Diğer bir deyişle, daha pasif bir rol üstlenmiş ve kocası ne derse onun olacağına inandırılmış biri.
Kızlar ise yaşları küçüldükçe daha da radikalleşiyor. En küçük çocuk Sana, başkaldırmaya ve eyleme geçmeye çok hevesli. İki kız kardeş, anne babalarına karşı seslerini çıkarabiliyorlar. Baba İman da aslında devlete yakın sayılmaz. Kendi iş hayatında ayrımcılığa uğradığını, işinin tehlikede olduğunu görüyoruz. Ama buna rağmen yaptığı şeye sadakatini yitirmiyor ve davasını savunmaya devam ediyor. Bu, nüfuzlu olma isteğiyle gözü boyandığı için ya da sistem içerisinde manipüle edildiği için de yaşanmış olabilir. İman’ın üstüne zimmetli silahını kaybetmesiyle geçirdiği değişime, insanlar sokaklara dökülmüşken tanık oluruz. İman, kızlarının muhalif bir çizgide hayat sürdürdüklerini öğrendikten sonra onlara karşı inanılmaz bir önyargı ve şüphe geliştirir. Bu da, baba figürünün ne kadar “devlet” ve iktidarla iç içe olabileceğinin tekrardan kanıtı haline gelir. Tüm aileyi toplar, onları ‘resmen’ hücrelere kapatır, silahını onlardan birinin çaldığından emindir ve şüpheleri doğrudur. Silahı kızı Sana çalmıştır. Gerilimle dolu bir kovalamacanın sonunda da Sana silahı ateşler ve bu, güç zehirlenmesi yaşayan İman’ın sonu olur. Film böyle umut vadeden bir noktada biter. Bu alegorik anlatımın üst yüzeyinde kızlar babalarının katili olup onun şiddetinden kurtulurken devrimci kadınlar da kendi hakları için patriyarkal devletin sonunu getirir.
Filmin Aynalandığı Gerçeklik
Filmin, verdiği mesajı çarpıcı bir şekilde yüzümüze vurmasını sağlayan nedenlerden biri; günümüz gerçekliğini anlatıyor olmasıyken, diğeri de film boyunca direnişten gerçek görüntülerin perdeye aktarılmış olması. Zaten yaşanan olaylar üzerine kurulmuş bir senaryo olduğundan, filmin kurgusuna da sosyal medyadan gerçek görüntüler entegre edilmiş. Bu sebeple izleyiciler, yaşananları zihinlerinde daha kolay konumlandırabiliyor.
Altın Ayı sahibi yönetmen Mohammad Rasoulof İran’da defalarca hapse atılmış ve şu anda Almanya’da sürgün hayatı yaşıyor. Söz konusu film de gizlice çekilmişken üstüne üstlük yönetmen Cannes Film Festivali’ne çağırıldığında 8 sene hapis cezasına çarptırılmış ve filmin oyuncuları da tek tek sorguya çekilmiş, hatta ülkeden çıkışları yasaklanmış. Anlaşılacağı üzere yönetmen, hem bu düzenden çok çekmiş hem de artık kaybedecek hiçbir şeyi yok, bu nedenle de devlete karşı yorumunu oldukça sert yapabiliyor, tabii ki doğduğu toprakları terk etmek zorunda bırakılmış şekilde.
Filmdeki olaylar 2022 senesinde Mahsa Amini’nin öldürülmesi sonrası çıkan karışıklıkları kapsıyor. Ahlak polisine karşı çıkan kadınların direnişini görüyoruz. Kadınlar başörtüsü kanununa karşı çıkıyor, istedikleri gibi giyinip istediklerini yapabilecekleri basit özgürlüklerini ellerine alabilmek için savaş veriyorlar. Sana ve Revzan’ın, yaşananları gördükçe bunu içselleştirmeyi başarmaları ve kendi dertleri olduğunu kabullenip aksiyona geçmek istemeleri çok değerli. Annenin de dışından beyan etmese de bu davayı haksız bulmadığı izleyiciye hissettiriliyor. Najmeh, kızlarına ne kadar kızsa da kızlar bu davayı ve annelerinin de hakkını savunmayı bırakmıyor. Bu bağlamda, her şeyin siyasi olduğunu ve siyasetin toplumun her ferdini derinden etkilediğini görebiliriz.
Teknik Elementlerin Seyre Etkisi
Film, görsel olarak İran sinemasında izlemeye alışık olduğumuz özellikleri taşıyor. Oldukça sade, karanlık ve karakterler, mekanın her zaman önünde. Ancak filmde kullanılan kurgu dışı görüntülerin hikaye anlatıcılığını zedelediği söylenebilir. Bir hikayeye odaklanmışken birden izleyicinin dikkatinin dikey çekimlerle dağıtılması işin ciddiyetini azaltabilir ve izleyicinin hikayeye olan odağını tamamen bambaşka bir yere çekebilir. Bu, sinematik açıdan bakıldığında pek hedeflenen bir şey olmayacaktır. Ancak şimdiye anlaşıldığı üzere siyasi bir mesaj vermeyi hikaye anlatmanın da önüne koyan bir filmde, izleyicinin ilgisini aniden çekip tamamen beklenmedik bir şekilde başka bir formata geçmek mesajı iletmek adına kullanılabilecek en etkili yöntemlerden biri olduğu da söylenebilir.
Film, kullanılan bu yöntem sayesinde hem gerçek olayları filme dahil ederek -ne kadar gerekli olduğu tartışılır- hem de istenenleri izleyiciye söylemektense direkt göstererek etkisini artırmayı sağlamış.
Kutsal İncirin Tohumu, genel anlamda İran yapımı bir filmden beklenenleri sunuyor. Karakterlerin ele alınışı ve yaşanan olaylar tamamen çok gerçek ve çok ağır. Devletteki güç dağılımının bir çekirdek aileye yansıyışı ve gerçek acıları kurgusal karakterlerin yaşamış olması filmi izleyince duyulan hislerin kuvvetini artıran ögeler. Rasoulof, kendisi bu kadar zor bir durumdayken çıkardığı işle, bir sinema salonu dolusu insanı üç saat boyunca ekrana kilitli bırakmayı ve izleyicisine sesli tepkiler verdirmeyi, hatta ağlatmayı başarmış. Kısaca, hem kendisinin yaşadığı hem de ülkesi insanına yaşatılan tüm acıların bizlerde bir karşılığı olmasını sağladığı söylenebilir. Dünyanın her yerindeki kadınlara yaşam ve özgürlük dileğiyle!
Comments