“Mutluluk her zaman keyif vermez.” sözleriyle açılıyor Korku Ruhu Kemirir. Savaş sonrası Almanya’sında toplumun ötekileştirdiği iki karakterin ilişkilerini yakın bir çerçeveden izleme fırsatı sunuyor. Emmi adında (Brigitte Mira), üç çocuk sahibi, temizlikçilik yaparak hayatını sürdüren bir kadın ve Faslı bir göçmen olan Ali’nin (El Hadi Ben Salem) birbirlerine duydukları sevginin ve sevgiyle birlikte gelen korkunun şahidi oluyoruz. Korku gerçekten de ruhlarını esir alıyor. Etraftaki insanlardan duygusal şiddet sayılabilecek sözler işitiyorlar: “O bir göçmen. Bu da yetmezmiş gibi Faslı ve bir müslüman.” diyerek dışlıyorlar Ali’yi. Öte yandan Emmi’yi “Sosyoekonomik olarak düşük bir sınıfta; yaşlı ve kendinden yaşça küçük bir göçmen ile birlikte.” diyerek onu da etiketleştiriyorlar. Emmi özellikle ailesi ve iş arkadaşları tarafından zorbalığa uğruyor, Ali’yi sevdiği ve onunla birlikte olmak istediği için her geçen gün artan bir baskının altında kalıyor. Toplumsal baskının ve ayrımcılığın evliliklerini etkilemesine izin vermemeye çalışsalar da, bir şekilde aralarındaki ilişki zarar görüyor. Duydukları şeyler akıllarında sürekli konuşan bir sese, ruhlarında da bir korkuya dönüşüyor ve gittikçe birbirlerinden kopuyorlar.
Irk ayrımcılığı, aslında bu filmde de çoğu diyalogta gördüğümüz gibi önyargılardan ve basmakalıp inanışlardan güç alan bir kavram. Göçmenlik; pisliği, hastalığı ve tembelliği temsil ediyor diğer karakterlerin gözünde. “Safkan” diye adlandırılan topluluğun alışveriş yaptığı yerlere bile giremediklerini görüyoruz filmde. Tabi aşkını ve cesaretini bütün film boyunca iliklerimizde hissedebildiğimiz Emmi de bir göçmenle birlikte olduğu ve bu sebepten içinde bulunduğu “safkan” toplumu kirlettiği düşüncesiyle yalnız bırakılıyor. Fassbender detaycılığı ve filmde yarattığı atmosfer bize hem bu yalnızlık duygusunu hem de ötekileştirilmeyi hissettirebilmiş. Emmi ve Ali çiftini çoğu zaman kadrajın ortasında değil de kenarlarında görüyoruz, burada sıkıştırılmışlık hissini vermeye çalıştığını söyleyebiliriz. Buna ek olarak yine çoğu sahnede onları uzaktan izliyoruz. Fassbinder izleyiciyi bir tanık konumuna getiriyor. Tanık olduğumuz şey de toplumsal yozlaşmanın ta kendisi.
Rainer Werner Fassbinder’in filmografisinde kişisel favorilerimden biri olan Ali: Korku Ruhu Kemirir’e 1974 yapımı bir duygusal sömürü filmi dersek hem bu Fassbinder’in film hakkındaki tanımına hem de bu yazıda bahsettiğimiz noktalarla uyumlu olur diye düşünüyorum. Günümüzün belki de en güncel konuları olsa da konuşmaya pek de yeltenmediğimiz baskı, ırk ayrımcılığı, statü farkının iyi işlendiği bir Fassbinder filminden bize kalan hem 21 Mart Uluslararası Irk Ayrımı İle Mücadele Günü’nü hatırlamak hem de korkunun ve geçmişte yaşanılan, yaşanılmaya da devam eden dehşetin beyazperdede çizilebilecek en iyi çerçevesini gözlemleyebilmiş olmaktır diyebiliriz.
Comments