top of page
Yazarın fotoğrafıEren Güneysu

Sinemada Politikaya Bir Bakış: The Battle of Algiers

Direnişin parçası olan ana karakterler Ali la Pointe ve El-hadi Jafar’ın hedefi bir otoriteye, yani Fransa’ya karşı bağımsızlık kazanmak. Bu iki karakter de halkın parçası ve halkın iradesini temsil ediyor. Dolayısıyla, filmin politik oluşu karakterler dahil olmak üzere, birçok düzlemde varlığını belli ediyor.



Sinema ve politika ne noktada birbirinden ayrılır, ne noktada birleşir? Bir film ne kadar politik olabilir? Sinema tarihi, bize bu soruların cevaplarını bulabileceğimiz filmler sunar. Bu filmlerden biri Gillo Pontecorvo’nun yönettiği ve Franco Solinas’ın yazdığı La battaglia di Algeri (Cezayir Savaşı) filmidir. Film, uluslararası festivallerde ‘‘En İyi Film’’, ‘‘En İyi Senaryo’’ gibi dallarda aday olmuş, bazı festivallerde ise bu ödülleri kapmıştır. 1966 yılında seyircinin karşısına çıkan film günümüzde hâlâ tartışılmakta ve izlenmektedir. Örneğin, New York Üniversitesi profesörü Antonia Monda, I Film della mia vita (Hayatımın Filmleri) adıyla hazırladığı serinin bir bölümünü Cezayir Savaşı’na ayırmıştır. Ayrıca, film 19 Ocak 2023’te BAMPFA’da tekrar (Berkeley Sanat Müzesi ve Pasifik Film Arşivi) gösterilmiştir. Sinemaseverlerin ve sinemacıların kendilerine sorması gereken soru ise şudur: Cezayir Savaşı neden önemli bir film? Bu sorunun cevabı, sinema ve politika arasındaki ilişkiyi anlamakta ve filmin bu ilişkideki konumunu bulmakta yatıyor. 


Kolonizasyona Karşı Halk Direnişinin Hikayesi


Filmi ‘‘politik’’ olarak tanımlamadan önce bu kavramın tanımını incelemeliyiz. Politicus, Latincede ‘‘devleti, halkı, vatandaşları ilgilendiren’’ anlamına gelirken, Eski Fransızcada  politike, halkla ilişkileri ilgilendiren, bir ülkenin veya halkın yönetimiyle alakalı’’ anlamına geliyor. Kelimenin kökeni ve anlamı göz önünde bulundurulduğunda, filmi ‘‘politik’’ olarak tanımlamak mümkün. Çünkü film, gerçek hayatta da meydana gelmiş, 1954 Kasım ayından 1957 Aralık ayına kadar süren Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nı anlatıyor. Filmde Cezayir’i yönetenlerin yolladığı, yani Fransa’nın yolladığı Fransız Ordusu ile FLN (Front de libération nationale) arasındaki çatışmaya şahit oluyoruz. FLN, 1 Kasım 1954 tarihinde Cezayir'i Fransa'dan kurtarmak amacıyla küçük grupların birleşmesiyle kurulmuş sosyalist siyasi bir partidir. 1989 yılında diğer partilerin kurulmasına izin verilene kadar Cezayir'in tek yasal ve iktidar partisi olmuştur. Direnişin parçası olan ana karakterler Ali la Pointe ve El-hadi Jafar’ın hedefi bir otoriteye, yani Fransa’ya karşı bağımsızlık kazanmak. Bu iki karakter de halkın parçası ve halkın iradesini temsil ediyor. Dolayısıyla, filmin politik oluşu karakterler dahil olmak üzere, birçok düzlemde varlığını belli ediyor. Filmin sinematografisi bile halkı öne çıkarmak için kurgulanmış. Filmdeki uzun çekimleri incelediğimizde, kadrajın çoğunu halkın kapladığı planlara rastlıyoruz. Özellikle, filmin son sahnesindeki planlarda halk öne çıkarılıyor. Bunların hepsini bir çatı altında topladığımızda, sinemanın bir mecra olarak nasıl politik olabileceğinin farkına varıyor ve sinemanın olanaklarının politik amaçlarla nasıl kullanıldığı hakkında fikir sahibi oluyoruz. Çünkü filmi yapanlar farklı sinematik tercihlerde de bulunabilirlerdi. Örneğin, halk ile orduyu kadrajda eşit miktarda gösterselerdi farklı bir anlam ortaya çıkardı veya direnişçilerin yüzüne yakın çekim yapılmasa farklı duygular hissedebilirdik. Yani, sinema ve politika arasındaki ilişkinin temelinde yatan bir husus, sinemanın sanatçıya sağladığı olanakların, sinematografi, ses ve kurgu gibi unsurların hikâye anlatma ve anlam oluşturma gücüdür. 


Anarşizmin Pratik Örneği


Cezayir Savaşı, politik bir film olmakla birlikte, anarşinin tanımını da seyirciye sorgulatıyor. Anarşizm, ‘‘devlet başta olmak üzere tüm otorite/tahakküm biçimlerini ve modern kapitalist sistemi reddeden, bu kurumların olmadığı kendiliğinden işleyen bir toplumsal düzen kurma amacındaki felsefi geleneği ve siyasal ideolojiyi’’ temsil ediyor. Anarşizm söz konusu olduğunda, Pyotr Kropotkin özellikle anılması gereken bir isim. Anarşi Felsefesi-İdeali kitabında, ‘‘önce insanı, sonra dünyayı, ardından sistemimizdeki güneşi merkeze alan bütün teorilerin keşiflerle geçerliliğini yitirdiğini söyleyen coğrafyacı maddi dünyada herhangi bir merkezin, bir merkeze bağlı herhangi bir çevrenin olmadığını, dolayısıyla yöneten-yönetilen ilişkisinin insandan başka hiçbir maddi düzlemde bulunmadığını’’ dile getirir. Bu tanımlar çerçevesinde filmdeki ana karakterlerimizi Ali la Pointe ve El-hadi Jafar’ı anarşist sayabiliriz. Çünkü karakterlerimiz Kropotkin’in dediği gibi, coğrafyacı maddi dünyada herhangi bir merkezin, bu durumda Cezayir’in, bir merkeze, yani Fransa’ya bağlı olmadığını savunmaktadır. Bu da filmin Kropotkin’in öncülerinden olduğu ve anarşizmin bir başka kolu olan ‘‘Anarşist Coğrafya’’ kapsamında da incelenebileceğini gösteriyor. 


Filmde, anarşinin beraberinde şiddeti getirdiğini görüyoruz. Bu noktada film anarşinin eyleme nasıl geçtiğini ve nasıl geçmesi gerektiğini sorgulatıyor. Bir diğer deyişle, film söz konusu politik ideolojiyi tekrar değerlendirmemize sebep oluyor. Bundan dolayı, sinemanın politikayı nasıl etkileyebileceğine şahit oluyoruz. Örneğin, kimine göre bağımsızlık uğruna birini öldürmek makul olabilir ancak kimine göre bu kabul edilemez bir davranış olabilir. FLN, Fransız ordusuna şiddet uyguluyor ve hatta bazı askerler bu şiddet sonucu ölüyor. Tabii FLN de verdiği bu bağımsızlık mücadelesi sonucu can kaybı veriyor. Her ne kadar bu film kapsamında, anarşizmin ne olduğu ve nasıl uygulanması gerektiğine dair farklı argümanlar sunulabilecek olsa da, Sena Korkmaz’ın ‘‘Anarşizmin Estetiği’’ (2020) makalesinde değindiği şu noktaya dikkat çekilmeli: ‘‘Anarşizm tanımlamalara, kategorize edilmeye bir karşı çıkıştır. Anarşizm, bireyin ufkunu açıp onu özgürlüğe ulaştıran bir güçtür.’’ Dolayısıyla, filmin anarşist ideolojiye dayandırabilmesi bir yana, film bize anarşizmin bir çatı altına alınamayacağını veya alınmaması gerektiğini göstermektedir. Belki de filmin vurguladığı asıl durum, bir mücadelenin filmini izliyor olmamızdır.


Savaş Kaybedilse Bile Mücadele Kazanılıyor


Peki, bu mücadele sonucu halk hiçbir şey mi kazanmadı? Filmin yönetmeni Pontecorvo’ya göre halkın kazandığı bir şey var.  Filmin sonunda asker karşısında halkın protestolarına ve gösterilerine şahitlik ediyoruz. Halk, Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nı kaybetmiş olabilir ama bu kendi mücadelelerinin sona erdiği anlamına gelmiyor. Halk, varlığını ve başkaldırısını sürdürdükçe mücadele devam eder. Filmdeki mücadeleyi adlandırmak ise seyirciye düşüyor. 


Sonuç olarak, Cezayir Savaşı sinema ve politikanın etkileşimini farklı açılardan gösteren filmlerden biri olmakla beraber, zaman ilerledikçe bu yazı boyunca sorduğumuz soruların devamını getirecek bir film. Günümüzde de hala bağımsızlık mücadeleleri devam etmekte. Çoğumuzun belki de görmezden geldiği, kimimizin gitmeye korktuğu yerlerde savaşlar sürüyor. Bu mücadele birine, bir fikre ve bir otoriteye karşı olsa bile, bu mücadelelerin ortak yanı, halkın direniş ruhunu kaybetmemiş olduğunu göstermeleridir. Bir gün, oralardaki mücadelelerin filmleri çekilecek ve geleceğin sinemacılarının vazifesi bu filmleri halka sunmak olacak. Unutmayın ki, bu mücadelelerin toplumsal bellekte kalması için sinemaya ihtiyacımız olacak. 




Kaynakça


1. IMDb. ‘‘La battaglia di Algeri.’’ Erişim 29 Mart 2023.   


2. RaiPlay. ‘‘I Film della mia vita.’’ Erişim 29 Mart 2023. 


3. Vikipedi. ‘‘Ulusal Kurtuluş Cephesi (Cezayir).’’ Erişim 29 Mart 2023.


4. Yıldırım, Umut Turgut. ‘‘Siyaset Felsefesinde Bir Eleştiri Olarak Anarşizm ve Eleştirinin Eleştirisi Üzerine.’’ International Journal of Social Inquiry 15/2 (2022): 593-610. 


5. İlsever, Ceyhun. ‘‘Coğrafyada Anarşist Yaklaşımlar.’’ PDF dosyası. Erişim 2 Temmuz 2023.


6. Korkmaz, Sena. ‘‘Anarşizmin Estetiği.’’ İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, 6/12 (2020): 175-186.





179 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page