"Bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi"
Mustafa Irgat
"Bana bir şiire bakmakla bir filme bakmak arasında fark olmadığını gösteren Mustafa Irgat'a"
İzzet Yasar
Merlyn Solakhan'ın 1985 yılında Berlin Film Okulu'ndaki bitirme tezi için çektiği, atmosferini borçlu olduğu şiir estetiğini İstanbul'u da bir karaktere dönüştürerek başarılı bir şekilde gösteren, barındırdığı edebi referanslarla kurduğu ayrıksı yapıyı besleyen Tekerleme sinemamızın biricik ve ne yazık ki unutulmuş başyapıtlardan. Öyle ki çekildiği topraklarda bile 30 senenin ardından beyaz perdede izlenebilmiştir.
Değişen İstanbul ve ardında kalan insanlar, darbeden sonraki bunalımlı günler, değişmediğine inanılmak istenen kokular ve kokularla hatırlanan anılar, umudun yerini melankoliye bırakması adlarıyla beraber değişen sokaklar, geçmişin olasılıklarına bağlanan ümit, şiirle yalnızlaşan insanlar, aynı masada şarkı söyleyen insanlar, Türkçeyi bütün yozlaştırma çabalarına rağmen özenle konuşan insanlar ve en nihayetinde hepsini içine alan İstanbul. Tekerleme'de bütün bunları görüyoruz. Yalnız görmekle kalmıyoruz , 73 dakikalık bir sürede biz de İstanbul'un içindeki şiiri bulmaya çalışıyoruz. O eski birlik günlerini sınırlı zihnimizde yaşatmak istiyoruz. Bütün ölü anılarımızın olduğu Cinayetler Kitabı'nı, bir başına beklediğimiz korkularımızı, uzun heceli kentler için sakladığımız zambakları ve geriye kalanları boğazın sularına bırakıyoruz. Yitip gidiyor.
Film bitince içimizde büyük duygular kök salıyor,filmi ve içerisindeki her şeyi daha bir sevmeye başlıyoruz. Fakat film bunu büyük olaylarla hissettirmiyor. Bir şeylerden öte bir duygu var. Biliyoruz.
Filmin hissiyatını bu kadar güçlü yapan, izleyiciyle arasındaki sıkı bağı kurmasını sağlayan yegane şey ise filmdeki oyuncuların kendisinden hiçbir şeyi gizlememesidir. Oyuncular karakterlerini canlandırırken kendileri olmaktan çekinmemiş, kendisi ile karakteri arasındaki dengeyi kurmuştur. Kurdukları bu denge sayesinde bizler perdedeki karakterlerin gerçekten uzak, asla rastlayamayacağımız insanlar değil içimizden biri olduğunu hissedebilmişizdir. Keza Tekerleme'deki hiçbir oyuncunun profesyonel bir sinema geçmişi yoktur. Herkes yönetmen Merlyn Solakhan'ın yakın arkadaşıdır. Hiçbiri ücret almamıştır. Buna paralel olarak filmin diyalogları İzzet Yasar tarafından çekimler esnasında yazılmıştır. Bütün bunların filmdeki amatör ruha ve filmin samimiyetine büyük katkılar sağladığını söylemek mümkün.
Tekerleme'yi bu kadar yalnız ve güzel yapan noktalardan biri ise filmdeki duyguların o sevimli kendi halindeliği olsa gerek. Buradaki duygular kimseye zarar vermez. İstanbul'un kendine özgü hüznünü sonuna kadar hissederiz. Çünkü filmdeki samimiyet oyuncularla sınırlı değildir. Buradaki İstanbul 12 Eylül'ün boğucu atmosferine; tiyatronun,edebiyatın, sinemanın neredeyse yasaklanmasına rağmen yıkıcı ve depresif bir şehir değildir. Her şeye rağmen keşfedilecek güzellikleri vardır.Buradaki İstanbul karakterlerimizin yaşadığı, hayal kurduğu,eski güzelliklerine özlem duyduğu, ismiyle beraber değişen sokakların olduğu, şarkılar söylenen, şiirler okunan bir şehirdir. Sadece bir mekan olmakla kalmayıp başlı başına bir karakter olmuştur.
Tekerleme sinemamızın güzel bir direniş örneği. Derdi sadece iyi sinema yapmak olan gönüllü bir topluluğun emeğinin karşılığı. Zamanın baskıcı günlerinde bile nasıl farklı ve iyi film yapılacağının kanıtı. Filmi her izlediğimde içimde büyüyen duygular beni Tekerleme gibi daha çok filmi keşfetmeye itiyor. Biliyorum ki bütün zorluklara rağmen iyi filmler yapılmaya devam edilecek ve seyircisini er ya da geç bulacak.
Bir dipnot: Yaşarken çıkardığı tek şiir kitabı Ait'siz Kimlik Kitabı ile bir tersine şiir peygamberi olan,Tekerleme'nin başrollerinden, henüz 45 yaşında yani filmden 10 yıl sonra kaybettiğimiz şair ve sinema yazarı Mustafa Irgat'ın şiirlerini okuyun ve okutun, çünkü şiir de sinema gibi zamana karşı direnirse kazanacak.
コメント