Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyum yönetim kadrosunun üniversitedeki akademik ve sosyal yaşantıya müdahaleleri bir buçuk seneyi aşkındır devam ediyor. Geçtiğimiz ay, Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nün Geleneksel Açık Hava Gösterimleri kapsamında gösterimini yapmak istediği 11 filmden -LGBTİQ+ ve uyuşturucu içerikli olan- 3 tanesi, üniversitenin Öğrenci İşleri Dekanlığı’nca hiçbir gerekçe gösterilmeksizin sansürlendi. Üniversitede sansüre karşı tavır alan öğrenci kulüplerinin sansürlenen filmleri izleme iradesini göstermeleri üzerine Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nün seçilmiş yönetim kurulu atanmış üniversite yönetimi tarafından görevden alınarak kulübün faaliyetlerinin 1 ay süreyle durdurulmasına karar verildi. Yaşanan sansür ne yazık ki ne Boğaziçi Üniversitesi’nde ne de yaşadığımız ülkede bir ilk. Buradan yola çıkarak Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nün uzun yıllar yayın organı işlevini görmüş Görüntü Dergi’nin yazar kadrosu olarak Türkiye sinemasında sansür tarihini incelemek ve bu noktaya dikkat çekmek amacıyla bu yazıyı derledik.
Bir devrin sinemasını düşünürken sinemayı devletin ve dönemin mevcut koşullarından ayırmamak gerekiyor. Dünyanın her yerinde sinema filmleri, icra edildiği ülkenin hükümetinin onayından geçmek zorunda. Elbet ki filmler, beyaz perdede seyirciye sunulmadan önce onlarca denetimden geçiyor ve bu yoldayken sansürlerle, uyarılarla ve yasaklarla karşılaşıyor. Hükümetler her dönemde belirli siyasi ve toplumsal gerekçelerle geleneksel medya, gazete, reklam, radyo gibi kitle iletişim araçlarına sansür uygularken kitleleri bu denli etkileyen bir diğer organı, yani sinemayı da denetleyip belli yasalar çerçevesinde sansüre uğratıyor. Bu da şüphesiz dünyadaki her ülkenin sinema tarihini büyük ölçüde etkiliyor. Tabii ki Türkiye sinemasında da sansürün etkisi oldukça büyük. Türkiye sinemasının sansür tarihi Türkiye’de sinemanın tarihi kadar eski. Hatta, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bile eski. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan dört yıl kadar önce, 1919 yılında “Mürebbiye” adlı filmle başlıyor bu tarih. İstanbul’daki bir Osmanlı konağında Mürebbiye olan Fransız Anjel’in yaşadığı aşkları anlatan film, “Fransızların küçük düşürüldüğü” gerekçesiyle Fransız devleti tarafından yasaklanıyor.¹
Ali Özuyar, Türkiye sinemasında ilk sansürlerin sebebini “Ankara Hükümeti, sinemanın görsel gücünün kitleler üzerindeki etkisinin farkındaydı. Türkiye’yi doğru yansıtacak etkili tanıtım ya da propaganda filmleri, oryantalist temsilin yarattığı olumsuz imajın değişmesinde inkılap hamleleri kadar etkili olabilirdi.”² diyerek açıklıyor. Sanatsal disiplin olarak sinema, o zamanın Türkiyesi için bir nevi bir tanıtım, reklam değeri taşıyor. Diğer bir deyişle Türkiye’nin yurt dışına açılan kapısı görevi görüyor. Yeni devletin ve yeni rejimin dünyaya tanıtılmasında, diğer dünya devletleri ile Türkiye’nin dolaylı yoldan iletişime geçmesinde sinema büyük görev üstleniyor.
Türkiye sinemasındaki ilk sansür Fransızlar tarafından yapılmış olsa da 1920 yılında dönemin Büyük Millet Meclisi sansür yetkisini valilere veriyor, onlar tarafından ise bu yetki zabıtalara veriliyor.³ Fakat, bu dönem içerisinde belli sansür olaylarına rastlanmıyor. Sonrasında, 1932 yılında Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlığı tarafından bir sansür kurulu oluşturuluyor. Denetlenecek konular din propagandası, ahlak kuralları ve kamu düzenine uygunluk olarak gösteriliyor ve özellikle dönemin çocuklarına yönelik eğitici-öğretici olma teması gözetiliyor.⁴ 1939 yılına kadar Türkiye devletinde sansürün belirli bir tüzüğü bulunmuyor ve sansür önemli bir husus olarak görülmüyor. 1939 yılı geldiğinde ise Türkiye devletinde ilk kez gerçekten bir sansür uygulanıyor, sebebi ise Muhsin Ertuğrul’un Aynaroz Kadısı ve Bir Kavuk Devrildi filmlerinin “milli değerlere aykırı” bulunması oluyor.⁵ Sonrasında bir tüzük hazırlanıyor ve sansür resmi olarak uygulanmaya başlıyor. Bundan sonra bir dinin veya devletin siyasi propagandasını yapan, suça teşvik eden, ahlaka aykırı ve askerliği kötü gösteren filmler yasaklanmaya başlıyor.
Sonrasında, 1949 yılına kadar, 10 yıl boyunca sansüre uğrayan başka bir film bulunmuyor. Bunun sebebi, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın da patlak vermesiyle, ülkede çok fazla film çekilmemesi olabilir. Fakat, 1949 yılı ve sonrasında neredeyse her yıl sansüre uğrayan bir film veya doğrudan bir konu bulunuyor. Bunların birçoğunda, özellikle ilk örneklerinde, dönemin kurulunun değil, halkın tepkisinin etkisi var. Bunun bir örneği olarak, 1949 yılında Halide Edip Adıvar’ın romanının aynı adla sahneye uyarlanmış hali olan “Vurun Kahpeye” filmi gerici çevrelerin sansür kuruluna yaptığı baskı sonucu sansür kurulu tarafından yasaklanıyor.⁶ Tabii ki, dönemin sansür heyetinin kendi kararıyla yasakladığı filmler de var. Yönetmen Metin Erksan’ın “Aşık Veysel’in Hayatı- Karanlık Dünya” isimli ilk filmi komik bir sansüre uğruyor ve yasaklanıyor: sansür heyetine göre film Anadolu’yu çok yoksul ve tarladaki ekinleri çok cılız gösteriyor.⁷ Heyete göre bu film çıkarsa ülkeyi Batı’ya kötü gösterecek ve bu o zamanki Türkiye’nin Batılılaşma politikasına ters bir durum.
Türkiye’de sinema alanında da diğer alanlarda da sansürlerin ellili yıllardaki en önemli sebebi dünyadaki mevcut politik gerilim. Dünya devletleri yeni kutuplar oluştururken, halk savaştan ve karmaşadan korkarken ve güç dengeleri değişirken Türkiye’nin kendisini riske atmamak için uyguladığı politikalar sinemada da etkisini gösteriyor. Her an askere alınabilme durumu olan erkeklerin askerlikten korkmaması, halkın savaşa girmekten çekinmemesi gerekli. Aynı zamanda, Türkiye’nin dış politikada güçsüz ve yoksul görünmemesi gerekiyor. İkinci Dünya Savaşı’na katılmayan Türkiye’nin sinemada da tarafsız görünmesi şart. Bu sebeple de 1953 yılının İtalyasında çekilen “Hıçkırık” filmi, filmde Mussolini heykeli göründüğü için sansüre uğruyor.⁸ Aynı zamanda 1954 yapımı “Kardeş Dursun” filminden de bazı sahneler düşman gemileri boğazdan net göründüğü ve bu da dönemin halkını korkutacağı için kesiliyor.⁹ O zamanın Türkiyesinde ülke içinde gerilim zaten had safhadayken, insanlar kan davaları ve siyasi kavgalar gibi sebeplerden birbirini öldürüyorken, sinemadaki sansürlerin gerekçelerindeki en önemli husus halkı dinginleştirmek, eğitmek, onları karmaşadan uzak tutmak. Bu yüzden de 1959’daki “Mahallenin Sevgilisi” filmindeki dozer sahnesi, eğitilmeye çalışılan halkta vahşet yaratacağı gerekçesiyle sansürleniyor.¹⁰ “Ağlarsa Anam Ağlar” filmine de filmin erkekleri askerden soğutacağı düşüncesiyle sansür uygulanıyor.¹¹ Türk sinemasında işçi sorunlarına değinen ilk film olan “Karanlıkta Uyananlar” ise halkı grev düşüncesine itebileceği ve halkta büyük bir isyan uyandırabileceği düşüncesiyle tam dört kez sansüre uğruyor.¹² Altmışların darbe dönemi olması sebebiyle halihazırda ülkede kaos ortamı varken açlıktan ve yoksulluktan bıkan halkı isyana teşvik etmeme amacıyla göç, emek sömürüsü, yoksulluk gibi temaları işleyen “Bitmeyen Yol” filmine gösterim engeli geliyor.¹³Aynı zamanda Tunç Okan’ın İsveç’e iş bulma umuduyla giden emekçilerin yaşadığı zorlukları anlattığı “Otobüs” filmi Türk insanını aşağıladığı gerekçesiyle yasaklanıyor.¹⁴ İşçi direnişini ve sendikal mücadeleyi anlatan “Güneşli Bataklık” filmine ise direnişi ve isyanı teşvik ettiği gerekçesiyle Türkiye’de yasak koyuluyor.¹⁵ Fakat, film yurt dışında ve uluslararası festivallerde büyük ilgi görünce ülkede tekrardan gösterime koyuluyor.
Türkiye’de sinemanın sansür tarihi üzerine konuşurken 12 Eylül Darbesi’nden bahsetmemek olmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini değiştiren, halk üzerindeki baskıyı had safhaya çıkaran, bir nesile tamamıyla korku iklimini aşılayan ve yeni nesiller üzerinde olumsuz etkisini hâlâ hissettiren 12 Eylül Darbesi ile sendika ve dernekler kapatılıyor, politik ve sanatsal faaliyetlere ket vuruluyor. Bu noktada tahmin edilebileceği üzere
darbeci rejim sinema üzerinde de etkisini gösteriyor ve baskısını hissettiriyor. 12 Eylül Darbesi ile 1980’li yıllarda filmlere uygulanan sansürün yelpazesi genişliyor, denetlenen film sayısı nispeten artıyor. Denetlenen filmlerin bir kısmı alışılageldik şekilde “genel ahlak, aile ilişkileri, müstehcenlik, çıplaklık, pornografi, argo, küfür, suç, şiddet” gibi temalar üzerinden değerlendiriliyor ve sansüre uğruyor. Geriye kalanlar ise “güvenlikle ilgili konular (asker, jandarma, polis, zabıta vb.), ideoloji ve siyaset (örneğin; komünizm propagandası), milli hisler, devlet ve devlet görevlileri, ekonomik konular, yoksulluk-zenginlik, sınıfsal farklılıklar” başlıkları altında değerlendiriliyor ve askeri yönetimin ideolojisine ters düşen filmler sansürleniyor. Örneğin; “Yıkılmayan Adam” filmi için 1981 yılında çıkan kararda filmin “sol ideolojiyi methetmesi” gerekçe gösteriliyor ve halka gösterilmesinin sakıncalı olduğuna kanaat getiriliyor.¹⁶ Benzer bir şekilde Raj Kapoor’un “Palyaço” filminin gösterimine filmden “Lenin ve Rus bayrağının çıkarılması” şartıyla izin veriliyor.¹⁷ İhsan Yüce’nin yönetmenliğini yaptığı 1981 yapımı “Bizim Sokak” filminin gösterimi için şart koşulan kriterlerden biri ise darbeci rejimin kolluk kuvvetlerine ve onların halk üzerinde oluşturduğu korku iklimini korumaya ne kadar önem verdiğini gözler önüne seriyor: Filmin gösterimine ancak “polisle ilgili tüm sahnelerin gerçeğe uygun olarak yeniden çekilmesi” şartı ile izin veriliyor.¹⁸
Öte yandan homoseksüel ilişkileri konu alan filmler de sansüre maruz kalıyor. Örneğin; özgün adı “Mavri Afroditi” olan ve Türkçe’ye “Ayva Bahçesi” olarak çevrilen filmin gösterimi “bu haliyle tiksindirici ve homoseksüel seks sahneleri ile dolu hale getirilmiş” denilerek reddediliyor.¹⁹ Benzer şekilde, Bernardo Bertolucci’nin “Ana Kalbi” filminin gösteriminin reddedilmesine dair sunulan gerekçeler arasında filmde “lezbiyen ilişkiler” bulunması yer alıyor.²⁰ Romano Scavolini’nin “Beyaz Gelinlik” isimli filminin gösterimine ise “kadın kadına sevişme sahnesinin çıkarılması” ve yaş sınırı getirilmesi ile izin veriliyor.²¹
“Suç ve Şiddet” başlığı altında denetlenen ve sansürlenen filmlere verilebilecek en yerinde örneklerden birisi ise orijinal adı “Revolution Per Minute” olan film. Ülkeye TRT’nin getirmiş olduğu bu film “Amerika’da bir üniversitedeki boykot, işgal, yönetime baş kaldırma olaylarını anarşiye özendirecek şekilde işlediğinden” sakıncalı görülüyor ve “ülkenin içinde bulunduğu durum da göz önüne alınarak” ifadesi ile gösterimi reddediliyor.²²
“Milli Hisler, Kamu Düzeni, Başka Milletler” başlığı altında sansüre uğrayan filmlere ise Yunus Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı “Gelin Kayası” filmi örnek gösterilebilir. Bu filmin denetlenmesine dahil olan ve Genelkurmay’dan gelen bir temsilci “Filmin Türk köylüsünü cahil, bilgisiz, ihmal edilmiş, ağaların zulmü ile ezildiğini ve devlet otoritesini zayıf olarak göstermek suretiyle mevcut düzeni kötüler nitelikte” olduğunu ve halka gösteriminin sakınca arz ettiğini belirtiyor.²³
“Ekonomik Konular, Yoksulluk-Zenginlik, Sınıfsal Farklılıklar” başlığı altında sansüre uğrayan “Babanın Oğlu” filmi ise bu konuda en dikkat çekici örneklerden birisi. Melih Gülgen’in yönetmenliğini yaptığı film aslen 1975 yapımı ancak 1982 yılında tekrar denetleniyor ve “filmin başından orta kısımlarına kadar işçi ve işveren arasındaki sürtüşmeleri gösterdiği ve 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren faaliyetleri durdurulan DİSK’e bağlı Maden İşçi Sendikası’nın uygulamakta olduğu grev sahnelerini perdeye aktardığı” söyleniyor ve bu gerekçe ile halka gösteriminin sakıncalı olduğuna karar veriliyor.²⁴ 1983’te çıkan sansür kararlarından birisi göze çarpmakta: “Aptal Kahramanlar” adlı film için “Filmde İlyas Salman’ın konuşmaları bozuk bir lehçe ile yapılmıştır. Düzgün bir konuşmasının yapılması şartıyla filmin tekrar görülmesine oy birliğiyle karar verilmiştir.” deniliyor.²⁵ Yine aynı yıl, Şerif Gören’in “İki Arkadaş” filminin gösteriminin “işçi-işveren ilişkilerini abartacak kışkırtıcı bir biçimde ideolojik bir şekilde işlediği görüldüğünden” sakıncalı olduğuna karar veriliyor.²⁶
Yine 80’li yıllarda sansürle en çok karşılaşan isim tahmin edilebileceği üzere Yılmaz Güney oluyor. Yılmaz Güney’in sadece yönettiği veya senaryosunu yazdığı filmler değil, aynı zamanda oyuncu olarak yer aldığı filmler de sansüre uğruyor. Gösterim izni için kurula giden bu filmler çoğu zaman teknik eksiklikler sebep gösterilerek “halka gösterimi sakıncalı” olarak değerlendiriliyor.²⁷ Gösterimine izin verilmeyen filmlere yazılan kararların neredeyse hepsinde “İçişleri Bakanlığı’nın 16.6.1983 gün ve 1043 sayılı yazısıyla kurulumuza gelen ve Türk vatandaşlığından çıkarılan Yılmaz Güney’e ait” olduğu spesifik olarak belirtiliyor.²⁸ Yılmaz Güney’in ilk göz ağrım dediği ve 1968 yılında filmdeki “Keje” adlı karakterin isminin Türkçe olmaması sebebiyle sakıncalı görülen, ardından sansürlenen “Seyit Han” filmi, 1983 yılında bu kez teknik aksaklıklar gerekçe gösterilerek
tekrar sansüre maruz kalıyor.²⁹ Güney’in üç işçinin hayatını anlatan “Bir Gün Mutlaka” filmi ise hem teknik eksiklikler sebep gösterilerek hem de filmde “ideolojik konuların işlendiği” söylenerek sansürleniyor.³⁰ “Yol” filmi ise Türkiye’de sansürün tarihi açısından büyük önem taşıyor. 12 Eylül Darbesi’nden hemen sonra çekilen 1981 yapımı film, cezaevinden geçici olarak salınan mahkûmlardan biri olan Seyit Ali’nin hikâyesini anlatıyor. “Türkiye’yi kötü gösterdiği” gerekçesiyle ülkede yasaklanan “Yol” filmi 1982 yılında Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünün sahibi oluyor. Ancak film Türkiye’de izleyici ile tam on yedi yıl sonra buluşabiliyor.³¹ Üstelik Güney’in sansüre maruz kalan filmleri bu filmler ile de sınırlı değil. 80’li yıllarda kendisinin “İzin”, “Endişe”, “Ağıt” ve “Arkadaş” filmleri de dahil olmak üzere birçok filmi sansür ve yasaklar ile karşı karşıya kalıyor.³²
Süregelen yıllarda sansür şiddetini hissettirmeye devam ediyor. 1987 yapımı, Nazım Hikmet’in hayatını film yapmak isteyen bir yönetmeni anlatan “Su da Yanar” filmi Nazım Hikmet’in komünist olması sebebiyle, yani politik sebeplerden dolayı, gösterime girdikten bir süre sonra yasaklanıyor.³³ 90’lı yılların sansürlenen ilk filmi ise yine politik olayları anlattığı için yasaklanan “Karartma Geceleri” oluyor. Rıfat Ilgaz’ın aynı adlı romanından uyarlanan, Tarık Akan’ın başrolde olduğu film İkinci Dünya Savaşı’nda kitabı toplatılan öğretmen Mustafa Ural’ın hikâyesini anlattığı gerekçesiyle ülkede engelleniyor.³⁴ Ancak daha sonrasında film festivallerinde birçok ödülün sahibi oluyor. Nitekim darbe öncesi birçok örneği ile karşılaştığımız sansür mekanizmasının darbe ile yeni bir boyuta ulaştığını ve şiddetini artırdığını görüyoruz. Darbe sonrası yıllarda da sinema filmleri üzerinde baskısını hissettiren sansür mekanizması özellikle politik sebepler ile birçok filmin gösterimini engelliyor.
Sinemada sansürden bahsettiğimiz noktada Türkiye’de sansürün en büyük üreticilerinden biri olan RTÜK’e değinmemiz gerekir. Darbe dönemi kurumlarından biri olan RTÜK önce 1983 yılında Milli Güvenlik Konseyi tarafından Radyo Televizyon Yüksek Kurulu adıyla kuruluyor. Ardından 13 Nisan 1994’te 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile birlikte radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleri sektörünü düzenlemek ve denetlemek amaçlarıyla bugünkü RTÜK adını alıyor.³⁵ İdari ve mali özerkliği önceleme vizyonu ile kurulsa da RTÜK’ün, üyelerinin meclis veya hükümet tarafından atanması sebebiyle kurulduğu ilk günden beri politik bir işleve sahip olduğunu görüyoruz.
Günümüz siyasi atmosferi ve iktidarın radyo, televizyon gibi haber araçları üzerindeki yoğun baskısıyla birlikte RTÜK’ün özerk ve bağımsız çerçevesinden tamamen çıkıp hükümetin politikalarına hizmet eden siyasi bir enstrümana dönüştüğünü gözlemliyoruz. Kuruluş amacını hiçe sayarak kendisine verilen yetkileri özellikle muhalif fikirleri baskılamaya yönelik kullanmasıyla sadece haber kanalları üzerinde değil sanatta, sinemada bir sansür dönemi içerisinde bulunuyoruz. RTÜK’ün iktidarı eleştiren, anti-faşist ve yine tırnak içinde belirteceğimiz “ahlaka aykırı” söylemler içeren her sanat eserine hem yapım aşamasında hem yayın sürecinde hem de sonrasında birçok yaptırım uyguladığını görüyoruz. Özellikle sinemanın, hem fikirlerin özgürleşmesinde hem de kitleleri etkilemede sahip olduğu büyük güç, tüm faşist hükümetlerde olduğu gibi mevcut hükümeti ve maşası RTÜK’ü endişelendirmekte.
Susma Platformu’nun yayımladığı Ocak- Aralık 2021 döneminde Türkiye’de yaşanan sansür ve otosansür sayılarını gösteren rapora baktığımızda RTÜK’ün nasıl bir yol izlediği, gazetecilik ve sanat üzerinde nasıl bir bürokratik engellemede bulunduğu gözler önüne seriliyor. İktidarın, tabiri caizse farklı düşüncelere sahip her yayına RTÜK üzerinden uyguladığı sansür, finansal ve siyasi yaptırımlara baktığımızda toplam 98 sansür vakasının yaşandığını görüyoruz. Bunlardan 46’sında RTÜK’ün adı geçiyor. İktidar yanlısı, baskılanmış bir medya yaratılmaya çalışılırken sunulan gerekçelere baktığımızda bunların çoğunlukla “genel ahlaka aykırılık”, “bazı konukların iddia ve ithamlarının toplumda infial uyandırabilecek ve korku, panik, endişe yaratabilecek ifadeler içermesi”, “eşcinselliğin; ensest ilişkilerin ve çiftler arası eş değiştirmenin yoğun olarak işlenmesi”gibi örneklerinin olduğunu görüyoruz.
RTÜK’ün yürüttüğü politikanın en ilginç yönlerinden biri de uyguladığı çifte standart. Görüyoruz ki, “şiddete özendirici” veya “genel ahlaka aykırı” olması sebebiyle bazı yapımlara ve kanallara para cezası uygularken benzer içerikteki diğer kanallara ise herhangi bir yaptırımda bulunmadığını görüyoruz. Bunun sebebini incelediğimizde, RTÜK’ün muhalif olarak nitelediği kanallara, kanunları sert ve cezalandırıcı nitelikte uyguladığını görmekteyiz. Örnek vermek gerekirse 2014 yılında Fox Tv’de yayınlanan Not Defteri dizisi, liseli öğrencilerin kavgalarından dolayı “şiddete özendirici” nitelikte bulunmuş ve para cezasına çarptırılmıştı.³⁶ Bununla beraber Not Defteri dizisinden birkaç sene önce Atv’de yayınlanan Alemin Kralı dizisinde bir adamın defalarca eşine şiddet uygulaması RTÜK’ün dikkatini çekmemişti bile.³⁷ Burada RTÜK’ün medya denetimini nasıl politik bir güce dönüştürdüğünü ve medya üzerinde kurduğu baskıyı yandaş kanalları denetlemeyip yandaş olmayan kanalları cezalandırıcı şekilde uygulamasıyla görüyoruz.
RTÜK hükümetin politikalarına paralel şekilde azınlıklara ve LGBTİA+ bireylere baskısını medya üzerinden de gerçekleştiriyor. RTÜK’ün LGBTİA+ haklarına aykırı politikasının örneklerinden birini 2011 yılında kuir bir çiftin evliliğinin geçtiği “Sex and the City 2” filmine ceza verilmesiyle yaşadık. RTÜK açıklamasında “toplumun milli ve manevi değerlerine, Türk aile yapısına aykırılık”³⁸ sebeplerini gösterse de bu aslında hükümetin LGBTİA+ bireylerin yaşam ve görünürlük haklarına açılan bir savaşın örneği niteliğinde.³⁹ Son yıllarda, RTÜK’ün yarattığı ana akım medya ve sinema üzerindeki bu baskıdan kaçış yolu Netflix, BluTv gibi dijital platformlar oldu. Özellikle ilk yıllarda RTÜK’ün radarına girmeden daha özgür yayınlar yapsalar da son birkaç yılda bu dijital platformlar da belirli denetimler altında üretimlerini yapmak zorunda bırakılıyor. Netflix Türkiye’nin 2021 yılında göstermeyi planladığı “Şimdiki Aklımda Olsaydı” dizisi içerisinde gey bir karakter bulunması sebebiyle dizi henüz çıkmadan RTÜK tarafından müdahale edildi ve Netflix diziyi iptal etme yoluna gitti.⁴⁰ Aynı rektörlüğün açık hava gösterimlerine müdahalesindeki gibi herhangi bir neden göstermeksizin yapılan RTÜK müdahalesi aynı zihnin ve aynı politikanın sonuçları niteliğinde.
Bu yazı ile beraber medyada, okulda ve sokakta sahip olduğumuz her yaşam alanında başta LGBTİA+ bireyler başta olmak üzere tüm kesimlere yapılan baskının unsuru olan sansürün sinema tarihindeki portresini çizmiş olduk. Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nün Geleneksel Açık Hava Gösterimlerinin sansürlendiği ve kulübün faaliyetlerinin 1 ay süreyle durdurulduğu şu günlerde bizler sansürün var olmadığı ve sanatın her türlü formunun herhangi bir kısıtlama bulunmaksızın herkes ile buluşabildiği bir dünya hedefliyor ve bu hedef için mücadeleye hepinizi davet ediyoruz.
DİPNOT:
1. Alim Şerif Onaran, Sinematografik Hürriyet (Ankara: Gürsoy Basımevi,1968) 59.
2. Ali Özuyar, Hariciye Koridorlarında Sinema (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2019).
3. İştar B. Tarhanlı, SİNEMADA SANSÜR ÜSTÜNE (İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi 4, 2011) 123-132.
4. Pervin Gündüz, Türk Sinemasında Sansür (Bitirme Tezi, 1999).
5. Ayşe Hür, Yeşilçam’ın sansür tarihinden yapraklar (Evrensel, 2019).
6. Rıza Kıraç, Film icabı: Türkiye sinemasına ideolojik bir bakış (De Ki Basım Yayım, 2008) 76.
7. M. Fatih Altun, Sansürle Başı Dertte Toplumsal Gerçekçi Bir Yönetmen “Metin Erksan” (Patikafilm, 2015).
8. Yeşilçamda Sansürün Tarihçesi (Bianet, 2002).
9. Güler Emektar, Sarı Günler ve Türk Sinemasında Sansür (Bianet, 2003).
10. Şenay Aydemir, Sinemada sansürün türlü türlü hâlleri (Susma24, 2016).
11. Ayşe Hür, Yeşilçam’ın sansür tarihinden yapraklar (Evrensel, 2019).
12. Önder Özdemir, Vedat Türkali, Güneşe Dönük Kamera ve Karanlıkta Uyananlar (Sendika.org, 2019).
13. Peyami Çelikcan, Bitmeyen Yol’un Çaresiz Yolcuları (tsa.org, 2018).
14. Sansür ve OTOBÜS (Gelişim Sinema, 1984).
15. Vedat Türkali, Bu Gemi Nereye (İstanbul: Cem Yayınevi, 1985) 145-146.
16. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 275.
17. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 275.
18. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 274.
19. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 291.
20. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 294.
21. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 298.
22. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 300.
23. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 302-303.
24. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 304.
25. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 328.
26. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 331.
27. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 340-341.
28. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 341.
29. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 342.
30. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 341-342.
31. Burak Göral, Yol’u Yılmaz çekseydi bambaşka olurdu (Milliyet, 1999).
32. Ali Karadoğan - Semire Ruken Öztürk, Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988 (Ankara: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022) 341.
33. Agâh Özgüç, Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü (İstanbul: Horizon International Yayınları, 2012) 664.
34. Pınar Albay, Türkiye Sinemasında Sansürün Tarihi (fikritakip.co).
35. Şükrü Sim, Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Türkiye’de Özel Televizyon Yayıncılığı ve RTÜK Olgusu (İstanbul, 2006) 81-84.
36. Hülya Turan, RTÜK ve Şiddet İçerikli Yayınların Denetimi (İstanbul, 2015) 85-86.
37. Süleyman Türkoğlu, Kadına Yönelik Şiddeti Özendiren Diziler Üzerine Etki Araştırması (İstanbul: Atatürk İletişim Dergisi, Temmuz 2014) 150-155.
38. Meltem Özgenç, Sex and the RTÜK (Ankara: Hürriyet, 2011).
39. Ne Bir Hastalık Ne Bir Suç - Türkiye'de Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans Bireyler Eşitlik İstiyor (Birleşik Krallık: Uluslararası Af Örgütü, 2011) 10.
40. Fırat Yücel, Bakanlık ve RTÜK’ten Sansür, Netflix’ten İptal Kararı (Altyazı Fasikül, 2020).
KAYNAKÇA
Albay, Pınar. Türkiye Sinemasında Sansürün Tarihi. fikritakip, https://fikritakip.co/turkiye-sinemasinda-sansurun-tarihi/
Altun, M. Fatih. Sansürle Başı Dertte Toplumsal Gerçekçi Bir Yönetmen “Metin Erksan”. Patikafilm, 2015. https://www.patikafilm.com/sinemakulubu/sansurle-basi-dertte-toplumsal-gercekci-bir-yonetmen-metin-erksan/
Aydemir, Şenay. Sinemada sansürün türlü türlü hâlleri. Susma24, 2016. https://susma24.com/sinemada-sansurun-turlu-turlu-halleri/
Çelikcan, Peyami. Bitmeyen Yol’un Çaresiz Yolcuları. tsa.org, 2018. https://www.tsa.org.tr/tr/yazi/yazidetay/434/bitmeyen-yol’un-caresiz-yolculari
Emektar, Güler. Sarı Günler ve Türk Sinemasında Sansür. Bianet, 2003. https://bianet.org/bianet/bianet/18412-sari-gunler-ve-turk-sinemasinda-sansur
Göral, Burak. Yol’u Yılmaz çekseydi bambaşka olurdu. Milliyet, 1999. https://www.milliyet.com.tr/the-others/yolu-yilmaz-cekseydi-bambaska-olurdu-5265549
Gündüz, Pervin. Türk Sinemasında Sansür. Bitirme Tezi, 1999.
Hür, Ayşe. Yeşilçam’ın sansür tarihinden yapraklar. Evrensel, 2019. https://www.evrensel.net/haber/372700/yesilcamin-sansur-tarihinden-yapraklar
Karadoğan, Ali ve Semire Ruken Öztürk. Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi: 1932-1988. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2022, Ankara.
Kıraç, Rıza. Film icabı: Türkiye sinemasına ideolojik bir bakış. De Ki Basım Yayım, 2008.
Ne Bir Hastalık Ne Bir Suç - Türkiye'de Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans Bireyler Eşitlik İstiyor (İngilizce). Uluslararası Af Örgütü, 2011, Birleşik Krallık.
Onaran, Alim Şerif. Sinematografik Hürriyet. Gürsoy Basımevi,1968, Ankara.
Özdemir, Önder. Vedat Türkali, Güneşe Dönük Kamera ve Karanlıkta Uyananlar. Sendika.org, 2019.
Özgenç, Meltem. Sex and the RTÜK. Hürriyet, 2011, Ankara.
Özgüç, Agâh. Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü. Horizon International Yayınları, 2012, İstanbul.
Özuyar, Ali. Hariciye Koridorlarında Sinema. Yapı Kredi Yayınları, 2019, İstanbul.
Sansür ve OTOBÜS. Gelişim Sinema, 1984.
Sim, Şükrü. Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Türkiye’de Özel Televizyon Yayıncılığı ve RTÜK Olgusu, 2006, İstanbul.
Tarhanlı, İştar B. SİNEMADA SANSÜR ÜSTÜNE. İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi 4, 2011.
Turan, Hülya. RTÜK ve Şiddet İçerikli Yayınların Denetimi. 2015, İstanbul.
Türkali, Vedat. Bu Gemi Nereye. Cem Yayınevi, 1985, İstanbul.
Türkoğlu, Süleyman. Kadına Yönelik Şiddeti Özendiren Diziler Üzerine Etki Araştırması. Atatürk İletişim Dergisi, 2014, İstanbul.
Yeşilçamda Sansürün Tarihçesi. Bianet, 2002. https://bianet.org/bianet/kultur/13528-yesilcamda-sansurun-tarihcesi
Yücel, Fırat. Bakanlık ve RTÜK’ten Sansür, Netflix’ten İptal Kararı. Altyazı Fasikül, 2020.
Komentáře